Kan bileşenleri

yazar:  Maria Yiallouros, türk tercüman:  Dr. med. Ebru Saribeyoglu, Last modification: 2019/10/11 https://kinderkrebsinfo.de/doi/e210582

Kanın yaklaşık %60’ı, beyaz-sarı renkli, öncelikli olarak su, çeşitli proteinler, tuzlar, eser elementler ve vitaminlerden oluaşan kan plazmasından meydana gelir. Kanın %40’ı ise kan hücreleri diye adlandırılan hücrelerden oluşur. Kanda değişik oranlarda bulunan ve değişik görevlere sahip üç çeşit hücre bulunmaktadır:

  • Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar, eritrositler)
  • Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, lökositler)
  • Kan pulcukları (trombositler)

Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar, eritrositler)

Kırmızı kan hücreleri – alyuvar veya eritrosit olarak da adlandırılırlar – kanda en fazla sayıda bulunan hücrelerdir. Tüm kan hücrelerinin %99’unu oluştururlar. Bir mikrolitre (bir litrenin binde biri) kanda 4-6 milyon eritrosit bulunur. Alyuvarların en önemli görevi, akciğerlerden aldıkları hayati önemi olan oksijeni kan damarları aracılığıyla vücudun doku ve organlarına taşınaktır. Bu görevi içlerinde bulunan ve kana kırmızı rengini veren hemoglobin denen madde ile yaparlar.

Eğer alyuvarlar yeterli sayıda değilse veya hemoglobin eksikliği nedeniyle görevlerini yerine getiremiyorlarsa kansızlık (anemi) söz konusudur. Kansız insanlar’genellikle solgun cilt renkleri ile dikkat çekerler. Ayrıca vücuda yeterli oranda oksijen taşınamadığı için, kansız kişilerde sıklıkla yorgunluk, halsizlik, solunum sıkıntısı, performas düşüklüğü, sırt ve baş ağrıları yakınmaları olur.

Alyuvarların işlevini ölçmede kanda bulunan alyuvar sayısından daha çok, toplam hacimleri (yani hematokrit değeri – kısaltma Hk değeri) ve hemoglobin miktarı (kısaltma hb değeri) önemlidir. Süt çocukluğu dönemi dışında çocuklarda normal hb değeri 10-16 g/dl ve Hk değeri %30-49 arasındadır (bakınız tabela). Eğer lösemi hastalığında olduğu gibi veya kemoterapi sonrası, bu değerler belirgin olarak düşükse ve anemi bulguları da varsa, hastanın durumunu stabilize etmek için eritroist (EK) transfüzyonu (kan nakli) gerekli olabilir.

Yaşa göre normal hematokrit ve hemoglobin değerleri (Kaynak: Laboratuar sözlüğü):
Yaş
Hemoglobin (Hb) g/dl
Hematokrit (Hk) %
1 yaş
10.7 - 13.1
33 - 40
2 – 6 yaş
10.8 - 14,3
34 - 41
7 – 12 Jyaş
11.3 - 14.9
37 - 43
13 – 17 yaş, kız cinsiyet
12.0 - 16,0
36 - 44
13 – 17 yaş, erkek cinsiyet
14.0 - 18.0
39 - 47
(kaynak: laboratuar sözlüğü)
Kullanılan kaynağa göre normal hemoglobin ve hematokrit değerleri ufak değişiklikler gösterebilir.

Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, lökositler)

Sağlıklı bireylerde lökosit [lökositler] veya akyuvar diye de adlandırılan beyaz kan hücreleri, trombositler (kan pulcukları) ile birlikte tüm kan hücrelerinin %1’ini oluşturur. Normalde 1 mikrolitre kanın içinde 5.000-8.000 lökosit vardır. Beyaz kan hücrerleri vücudun kendi savunma sisteminden [savunma meknizması] sorumludurlar. Bakteri, virüs veya mantar gibi hastalık etkenlerinin tanıyıp, etkisiz hale getirirler. Bir enfeksiyon durumunda beyaz kan hücrelerinin sayısı çok kısa süre içinde çok hızlı bir şekilde artabilir. Böylece hastalık etkenlerine karşı hızlı bir savaş mümkün olur.

Lökositler, görünüşlerine, yapım yerlerine ve işlevlerine göre çeşitli gruplara ayrılırlar: tüm lökositlerin %60-70’ini granulositler, %2-30’unu lenfositler ve %2-6’sını monositler (yiyici hücreler) oluşturur. Bu üç hücre tipi hastalık etkenleri ile farklı şekilde savaşırlar ve birbirlerini karşılıklı olarak tamamlarlar. Hepsinin birlikte çalışması halinde vücudun ideal savunma mekanizması oluşur. Lösemide olduğu gibi beyaz kan hücrelerinin sayısı yetersizse veya işlevlerini yerinegetirmiyorlarsa, bakteri, virüs veya mantar gibi hastalık etmenleri ile etkin bir şekilde savaşmak mümkün olmaz. Bu durumda vücut infeksiyonlara karşı çok yatkın hale gelir.

Kan sayımı ile kandaki lökositlerin sayısı ölçülür. Detaylı kan tetkik ile lökoistlerin yüzdesel dağılımı ve görünüşleri tayin edilebilir.

Granülositler

Hücre sıvısında bulunan tanecikler (granüller) nedeni ile granülosit adı verilen bu hücreler, öncelikle bakterilere karşı, ama virüs, mantar ve parasitlere (örneğin bağırsak kurtları) de karşı savaşta rol oynarlar. Infeksiyon bölgesine çok miktarda ve hızla ulaşarak vücuda saldıran hastalık etkenlerine karşı ilk savunma mekanizmasını oluştururlar. Granülositler yiyici hücrelerdir. Hastalık etkenlerinin etrafını sararak, onları sindirirler (fagositoz). Ölmüş vücut hücreleri de benzer şekilde ortamdan uzaklaştırılırlar. Granülositler ayrıca allerjik ve iltahabi olaylarda, örneğin iltihap (irin) oluşumunda görev alırlar.

Önemli bilgi: Akut ve kronik myeloid lösemilerde (AML, KML) granülositlerin veya onların öncül hücrelerinin habis bir dönüşümü söz konusudur. Artmış sayıdaki kötü huylu hücre nedeni ile işlev gören granülositlerin ve diğer kan hücrelerinin sayısı azalır.

Kanser tedavisi sırasındaki kandaki granülositlerin sayısı önemli bir rol oynar. Sayıları tedavi sırasında mikrolitrede 500-1000’nin altına indiğinde, sağlıklı bireyler tehlikeli olmayan hastalık etkenleri önemli bir infeksiyon kaynağı haline gelirler.

Lenfositler

Yaklaşık %70’i lenfosit dokuda bulunan küçük beyaz kan hücreleridir. Lenf bezleri [lenf düğümleri], dalak, bademcikler ve timus dokusu [timus bezi] lenfatik sisteme ait dokulardır.

Lenf bezleri çene açısı etrafında, koltuk altında, ense bölgesinde, kasıklarda ve alt karın bölgesi etrafında yoğunlaşırlar. Dalak kaburga kemikleri altında sol üst batında, timus iman tahtası (sternum) arkasında küçük bir dokudur. Lenfositler ayrıca lenf sıvısı içinde de bulunurlar. Lenf, renksiz bir sıvıdır, aynı kan dolaşım sistemi benzeri çok gelişmiş bir ağ olark lenf dolaşım sistemi içinde bulunur.

Lenfositler, hedefe yönelik olarak hastalık etkenlerini tanıyıp yok ettiklerinden, bağışıklık sistemi için çok büyük önem arz ederler. Özllikle virüslere karşı savaşta çok büyük rol oynarlar. Lenfositler, granulositlerin devreye girmesini orgnaşze ederler ve antikorlar üretirler. Antikorlar, hastalık etkenlerine yapışan ve onlarnı granülositler (yiyici hücreler) tarafından düşman olarak algılanmasını sağlayan küçük proteinlerdir.

Lenfositler, virüserce tutulmuş vücut hücrelerini ve tümör hücrelerini tanıyıp, yok ederler; vücudun daha önce karşılaşmış olduğu hastalık etkenlerini tekrar hatırlamalarını sağlarlar. Bazı laboratuar tetkikleri ile (immünolojik tetkikler) lenfositlerin T-lenfosit veya B-lenfosit [T-lenfositler, B-lenfositler] denilen alt grupları belirlenebilir.

Önemli bilgi: Akut ve kronik lenfositik lösemilerde (ALL, KLL) lenfositlerin veya lenfositlerin öncül hücrelerinin kötü huylu değişimi söz konusudur. Değişime uğrayan hücrenin cinsine göre (T veya B lenfosit) akut ve kronik lösemiler de alt gruplara ayrılırlar.

Monositler

Monositler [monositler], doku içinde ilerleyebilen ve burada büyük yiyici hücre (makrofaj) olarak hastalık etkenlerini, yabancı cisimleri ve ölmüş vücut hücrelerini bertaraf ederler. Sindirdikleri organizmaların bazı parçalarını yüzeylerinde tutarak lenfositleri immun cevap oluşturmak için uyarırlar.

Kan pulcukları (trombositler)

Trombosit [trombositler] de denilen kan pulcukları, kanama durdurulmasından sorumludurlar. Bir yaralanma durumunda, kan damarı duvarlarının çok kısa sürede büzüşmesibi sağlayarak kanamanın durudurulmasını mümkün kılarlar. Lösemide olduğu gibi, trombositlerin sayısı yetersiz olduğunda, burun kanaması veya dişeti kanaması veya deride küçük kanama odakları meydana gelebilir. Çok basit çarpmalarda bile morluk oluşabilir, hatta iç organ kanamaları ortaya çıkabilir.

Kemoterapiye bağlı olarak trombosit sayısında azalma ortaya çıkabilir. Çoğu kez trombosit konsantrasyonu (TK) nakli (transfüzyon‎u) ile yeterli trombosit değerine ulaşmak mümkün olur.